29 Ocak 2009 Perşembe

MÜSAİT OLUNCA BENİ SEVERMİSİN ?

İçeri girer girmez neşeyle bağırdı:
-Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
- Görmüyor musun ? Telefonla konuşuyorum.
Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.Herşey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda...
Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:
-Sana yardım edeyim mi ? dedi, en sevimli halini takınarak.
Annesi manalı manalı baktı:-Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğrasmayayım. Çok yorgunum zaten.
Yorgunluk nasıl bir şeydi ? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır :
-'Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni..'diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
-Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor.
-Uykuya dalayım da, gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.
Bu kelimeden nefret ediyordu.
-Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....
-Anneciğim sen yorulma, diye...
-Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.
Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eeee....Bende oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.
Işıklar söndü birden.Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
-Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldıraraktavşan kafası yaptı.''Bak deli tavşan'' diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu.
Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşçakanepeden aşağı sarktı.
Sonra ışıklar geldi.Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.
Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini.Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşcasına aralanan gözleriyle mırıldandı;

-İşin bitince beni sever misin anne? dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.
Lütfen sevgimizi yarınlara ertelemeyelim. Hayat telaşına kaptırıp kendimizi, sevdiklerimizi ihmal etmeyelim.
Unutmayalım ki, yaşamın en güzel yanı sevgidir.Unutmayalım ki yarın kimseye vaat edilmemiştir.

26 Ocak 2009 Pazartesi

BİR KARIM OLSUN İSTİYORUM

Judy Syfers`in ünlü makalesi:
Bir Karım Olsun İstiyorum
Karılar olarak sınıflandırılan insanlardan biriyim.
Aynı zamanda bir anneyim. Bir süre önce karısından yeni boşanmış bir arkadaşıma rastladım. Bir çocuğu vardı ve tabii ki çocuk eski karısıyla yaşıyordu. Yeniden evlenmek istediğini söyledi.
Bir aksam evde ütü yaparken bu arkadaşım aklıma geldi ve birden benim de bir karım olsa hiç fena olmaz diye düşündüm. Neden bir karım olsun istiyordum?
Kendimi ve bakmakla yükümlü olduğum diğerlerini destekleyebilmek için yüksek öğrenimimi bitirmek isterim. Karım ben okulu bitirene kadar çalışıp bana bakar. Çocuklarımıza da bakar. Onların doktor-dişçi randevularını kollar, iyi beslenmelerini sağlar. Her zaman temiz ve bakımlı olmalarına dikkat eder. Karımın çocuklarıma her zaman sevgi göstermesini, okul ve sosyal ilişkilerinde başarılı olmalarını sağlamasını isterim. Ben derslerimden zaman ayıramayacağım için çocukları gezdirmek, hasta olduklarında bakmak, özel ilgi gerektiği zamanlarda ilgilenmek karımın görevleri arasında olur.
Karımın gerektiği zaman işten izin alabilmesi mümkün olmalı, ama bu, işten atılmasına neden olmamalı. Bu izin almalar, maaşından kesintilere yol açabilir, ancak o kadarına göz yumabilirim.
Karımın benim fiziksel ihtiyaçlarımı da karşılaması gerekir. Evimi temiz tutup benim ve çocukların arkasından toplayıp düzeltir. Giysilerimi temiz ve ütülü, eşyalarımın da aradığım anda bulabilmem için yerli yerinde olmasına özen gösterir.
Karımın iyi bir ahçı olmasını, yemek alışverişini ve pişireceği yemekleri iyi planlamasını, yemekte bana ve çocuklara güler yüzlü davranmasını, yemekten sonra da benim ders çalışabilmem için bulaşıkları yıkamasını isterim. Hasta olduğumda bana bakıp sevgi gösterir, kaçırdığım dersler için beni avutur. Tatile gittiğimizde dinlenebilmem için çocukların beni rahatsız etmemelerini sağlar. Karımın görevlerinden yakınmamasını isterim.
Ancak çalışmalarımda karşılaştığım sorunları anlatmak istediğimde beni ilgiyle dinlemesini ve gerektiğinde yazdıklarımı temize çekmesini beklerim. Karımın sosyal hayatımın ıvır zıvırıyla ilgilenmesi gerekir. Dışarı çıkacağımız zamanlarda çocuk bakıcısı bulmasını, arkadaşlarımı eve davet ettiğimde özel yemekler yapıp ikram etmesini, ancak ben ve arkadaşlarım ilgimizi çeken konularda konuşurken sözümüzü kesmemesini isterim. Çocukların beni ve konuklarımı rahatsız etmemeleri için karımın onları erken yatırmasını isterim. Konukların küllükleri temiz mi, tabakları boşalmış mı, içkileri var mı, kahveleri tam istedikleri gibi mi? Bu gibi ayrıntılara özen göstermesi gerekir.
Karımın cinsel gereksinimlerim konusunda da duyarlı davranması gerekir. İstediğim zaman tutkuyla sevişmeli ve beni doyuma ulaştırmalı. Ve tabii eğer havasında değilsem benden cinsel ilgi beklememeli. Başka çocuk istemediğimden karımın doğum kontrolü konusunda tüm sorumluluğu alması gerekir. Bana sadık olması, entellektüel hayatımın birtakım kıskançlıklarla kesintiye uğramaması bakımından önemli. Ancak benim cinsel ihtiyaçlarım monogamiye kati bir bağlılığı gerektirmeyebilir. Bunu anlayışla karşılayacak bir karım olmalı. Eğer bir rastlantı eseri şimdiki karımdan daha uygun biriyle karşılaşırsam, karımı yenisiyle değiştirme özgürlüğümün de olması gerekir.
Yeni bir hayata başlayabilmem için karımdan çocukları almasını ve benim de yüzde yüz özgür olabilmem için onların tüm sorunlarıyla ilgilenmesini beklerim. Okulu bitirip de işe başladığımda karımın kendini tam anlamıyla görevlerine adayabilmesi için işini bırakıp evde oturmasını isterim.
Tanrım kim bir karısı olsun istemez ki??

İTİRAF :)

Zaman zaman kafamı dağıtmak için zevkle okuduğum bir site var.Bu sitede okuduğum bazı itirafları paylaşmak istedim :) Herkese sağlıklı , mutlu ve bol paralı haftalar

***Az önce akşam yemekte ne olduğunu sormak için karıma telefon açtım. Telefona 6 yaşındaki oğlum çıktı, "Akşama ne yiyeceğiz, annene sor bakalım." dedim. "Badınbudu böpte varmış baba!" dedi benim aslan parçası oğlum. Sanırım eve gidince ben onu yiyeceğim.

***Çekirdek yerken kabuklarını etrafa ve üzerime o kadar çok dağıtıyorum ki, karım beni elektrik süpürgesiyle temizliyor.

***Oğluma beslenme hazırlıyorum. "Mandalina mı muz mu?" soruma, oğlum "Portakal" diye cevap veriyor. Ukalaca "Nasıl soyacaksın okulda?" dememle, benim düşünemediğim dumurluk cevap geliyor; "Ben değil anne, sen soyacaksın ve kapaklı bir kaba koyacaksın". Kocamın kahkaları eşliğinde ve utancımla "Peki oğlum" diyebiliyorum ancak.

***Gömlek cebimdeki sigara paketini görüp, "Ben sana kaç defa demedim mi? Bu pis şeyi bırakacaksın!" diye beni azarlayan kişi ne annem ne de babam, sadece 6 yaşındaki çok bilmiş oğlum.

***Bir alkış da ''Kitap yazsam Noel alır'' diyen sekreterimize gelsin lütfen...

***anne olur da, biz baba olamaz mıyız? Eğer bebeğinizin altını en az annesi kadar değiştiriyorsanız, karnı tok olduğu halde sallanarak uyumak istediğinde onu dizinizde sallıyorsanız, burnundaki minik ve şirin parçaları annesi gibi temizleyip nefesini rahatlatıyorsanız, kakasının kokusu size en güzel parfümden daha bir güzel geliyorsa, ağzında geveleyip geveleyip salya sümük perişan ettiği herhangi bir yiyeceği "Babba al mamma, babba al mamma" diye ısrarla ağzınıza tıkıştırmaya çalışıyorsa ve siz de bu nefis ikramı onu kırmayıp geri çevirmiyorsanız, 5 yaşına kadar tuvalet çıkışında poposunu silip temizliyorsanız; siz baba olmuşsunuz demektir. Yadırgayanlar olacaktır ama ben babayım, ikinci çocuğum olsun aynısını yine yaparım.

***Kızımla sabah yatakta oyun oynarken birden durdu ve “Anne yaaa, babam niye hala mezarda? Çıkıp oradan ne zaman yanımıza gelecek?” diye soru sordu. İçim ezilerek, “Anneciğim, baban yanımıza gelemez ama bizi görüyor ve seni çok seviyor” demem üzerine “Babam bizim yanımıza gelemiyorsa, biz ölüp onun yanına gidelim o zaman” dediğinde ne cevap vereceğimi bilemedim. Gözlerim doldu, kalbim sızladı ama hemen toparlanıp anlayacağı şekilde bir şeyler söyledim. İşte o an anladım ki; henüz üç yaşında olan kızım, meğerse sandığımdan daha çabuk büyüyordu ve sorgulamaya başlamıştı... Çok acil psikolojik destek almam gerektiğini böylelikle anlamış oldum.

***Nüfus cüzdanının fotokopisini kaybeden ve "Ya biri bulup da benden habersiz benimle evlenirse?" diye ağlayan kişiyi tanımıyorum. Kendisi kesinlikle arkadaşım değil.

***Parantez...Ufaklıkla ders çalışıyoruz. Soru aynen şöyle; ''Aşağıdaki öyküde ( ) ile belirtilen yerlere uygun noktalama işaretlerini koyalım.'' Ufaklık soruyu okuyor; ''Aşağıdaki öyküde parsintiz ile belirtilen yerlere uygun noktalama işaretlerini koyalım.'' Yerim senin parsintizlerini...

***Oldukça pahalıya aldığım göz kreminin ne işe yaradığını soran kocaya, "Hassas noktalar için." diyerek olayı kestirip atmamak ya da o kremi ayak parmaklarının arasına sürerken görürseniz şaşırmamak lazımmış. Artık hassas noktadan ne anladıysa?

***7 yaşındaki öğrencim, anne ve babasının sürekli kavga ettikleri için ayrıldıklarını buruk bir ifadeyle söylediğinde, bir çocuk için daha kötü ne olabilir diye düşünmüştüm. Bu cümlenin üzerine diğer öğrencimin, "Benim annemle babam da ayrı, annem başka bir adamla gitti." demesiyle yıkıldım, sadece sustum. Beterin beteri olduğunu bu kadar kısa sürede anladığım hiç olmamıştı. Şimdi neyi mi itiraf ediyorum? Bugün kocamı aldattım, akşam karıma yalan söyleyip sevgilimle buluştum vb. cümleleri övünülecek bir şeymiş gibi anlatanların; arkada neler bıraktıklarını görmeden, masum yüzlerdeki buruklukların vicdan azabını çekmeden, bir tebessümü bile hak etmediklerini buradan haykırmak istiyorum.

20 Ocak 2009 Salı

KÖR CEHALET ÇİRKEFLEŞTİRİR İNSANLARI !

Kör cehalet çirkefleştirir insanları !
Suskunluğum asaletimdendir...
Her lafa verecek bir cevabım var...
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye...
Hz. Mevlana

19 Ocak 2009 Pazartesi

GÖZ HİZASI !


Yazan: Doğan Cüceloğlu

Kaliforniya' da Long Beach şehrindeki Eyalet Üniversitesi' nde öğretim üyesi olarak ders verirken, aynı sömestrde benim iki dersimi alan bir kız
öğrencim dikkatimi çekmeye başlamıştı.

Bu genç bayanın şu
özelliklerinin farkına varmıştım: Her şeyden önce çok güzel
bir kızdı; gözüm gayri ihtiyari ona gidiyordu. İkinci olarak çok iyi bir
öğrenciydi; bütün sınav ve ödevlerde en yüksek notu o
alıyordu.
Ayrıca, çok hanımefendi, çok nezih bir kişiliği vardı. Bölümün
bir pikniğinde kız öğrencimin nişanlısıyla tanıştım ve
itiraf edeyim, ilk aklımdan geçen, 'Armudun iyisini ayılar yer' düşüncesi
oldu. Yukarıda özelliklerini saydığım o güzel kızın bana
tanıştırdığı erkek, yirmi yedi-yirmi sekiz yaşlarında, saçı biraz dökülmüş,
şişman denecek kadar toplu, çirkin, kısa boylu
biriydi.
Bu kişiye parası için yüz vermiş olabileceğini düşündüm. Daha sonra
öğrendim ki, bu genç adamın parasal gücü yok; başka bir
üniversitenin psikolojik danışmanlık bölümünde doktora öğrencisi olarak
okula devam ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer
yapıp profesör olmak istiyor.
Acaba benim güzel öğrencim bu adamda ne bulmuştu? Bir hafta sonra ders
çıkışı koridorda öğrencimin yanına yaklaştım ve Sally
adıyla anacağım öğrencimle aramızda şöyle bir konuşma geçti:

'Sally, nişanlınla nasıl tanıştığınızı merak ediyorum?
'Bir kilise faaliyetinde aynı komitede çalıştık; o zaman tanıdım kendisini

'Nesi seni etkiledi; hangi özelliklerini sevdin?

Sally, bir Amerikalı olarak bu soruyu hiç beklemiyordu. Amerikan
kültüründe, bu tür sorular kişinin mahremiyetine tecavüz olarak
kabul edildiğinden pek sorulmaz. Amerikan kültürüne göre ben o anda
Sally'nin mahremiyetine 'burnumu sokuyordum.'

Şaşkınlığı geçince çok içten, gözlerinin içi gülerek, 'O şahane bir insan;
o benim kahramanım! Ben ondan çok şeyler öğrendim'
dedi.

O anda ilk hissettiğim şey kıskançlık duygusu oldu. Güzel bir kadının
erkeğine, 'Sen benim kahramanımsın' duygusu içinde
bakmasının erkeğe verilmiş en büyük hediye olduğunu hissettim ve anladım.
Bu hediyeyi, hayatım boyunca hiç almadığımı biliyordum
ve o kişiyi kıskandım.
'Nasıl yani?' dedim.

'Frank bir yetimhanede büyümüş. Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği
için, üniversite öğrencisi olunca, yetimhaneden iki çocuğa
ağabeylik yapma kararı almış. Haftada on saatini onlara ayırıyor; onlarla
buluşup oynuyor, kitap okuyor, onları müzeye götürüyor.
Onların iyi gelişmesi için elinden geleni yapıyor. Biri ameliyat oldu,
hastanede yatıyor ve Frank şimdi akşamları hastanede
kalıyor, geceleri ona bakıyor.'

Kendime kızdım.Yüzüme tokat yemiş gibi oldum. Utandım.Ben güya en yüksek
eğitim düzeyine gelmiş biriydim ve karşımdakini hala
dış görünüşe göre yargılıyor ve onu 'ayı' olarak görüyordum. İçimdeki
pislikten utandım.
Bir süre sonra Sally'nin içinde yetiştiği
aile ortamını merak etmeye başladım. Şöyle bir mantık yürüttüm: o adama
baktığım zaman ben neden, 'Armudun iyisini ayılar yer'
diye düşündüm? Çünkü ben, içinde yetiştiğim ortamda sık, sık bu benzetmeyi
duyarak büyümüştüm. İçinde yetiştiğim ortam beni nasıl
etkilemişse, Sally'nin içinde yetiştiği ortam da onu öyle etkilemiş
olmalıydı.

Birkaç hafta sonra Sally'e, ailesinin nerede oturduğunu sordum. Los
Angeles'in üç yüz elli km kuzeyindeki bir kasabada
oturuyorlarmış. Onun ailesiyle tanışmak istediğimi, bunu mümkün olup
olamayacağını sordum. 'Kendilerine bir sorayım, eminim
sizinle tanışmak isteyeceklerdir, ' dedi ve iki gün sonra, 'Ailemle
konuştum; sizinle tanışmaktan mutlu olacaklarını söylediler,'
dedi.
Dört-beş hafta sonra San Francisco'ya gidecektim, Sally'nin ailesinin
yaşadığı kasaba yolumun üstündeydi, onlara
uğrayabilir, onlarla tanıştıktan sonra yoluma devam edebilirdim.

Bu planımı Sally'e söylediğimde Sally, 'O gün ben de aileme gidecektim;
isterseniz beraber gidebiliriz, ' dedi. Ailesine haber
verdi. Onlar da sabah kahvaltısına gelmemizi söylemişler. Long Beach'ten
sabahın altısında yola çıktık ve dokuz buçuk civarında
Sally'nin ağabeyi Brian'ın evine vardık. Sally'nin babası George orada
buluşmamızı uygun görmüş.
Çok güleryüzlü bir aileydi.
Brian'ın, en ufağı dört yaş civarında dört çocuğu vardı.
Ziyaret ettiğim bu güler yüzlü sıcak ailede, iki olay gerçekten dikkatimi
çekti. Bunlardan ilki, Sally'nin babası George'un
torunlarıyla konuşurken onların göz hizalarına inmesiydi. Bunu o kadar
doğal yapıyordu ki, artık farkına varılmadan yapılan bir
davranış olduğu belliydi. Sally'ye, babasının torunlarıyla hep böyle mi
konuştuğunu sordum. 'Evet' yanıtını alınca, kendisi
çocukken de babasının, onunla göz hizasına inerek mi konuştuğunu sordum.
'Evet, biz böyle biliyoruz. Ağabeyim Brian da
çocuklarıyla böyle konuşur; ben de kendi çocuklarımla böyle konuşacağım.
Biz böyle biliyoruz', dedi. Tüylerim diken diken oldu.

Ben üniversite öğretim üyesiydim ve insan psikolojisi benim uzmanlık
alanımdı ama üç çocuğumdan hiçbiriyle göz hizasına inerek
konuştuğumu hatırlamıyordum.
Kendime kızdım; sonra kendime kızmaktan da
vazgeçtim, beni yetiştirenlere kızdım. Sonra onlara
kızmaktan da vazgeçtim ve bütün nesilleri yetiştiren kültür ortamına
kızdım. Daha sonra kimseye kızmayacağımı anlayarak, oradaki
öğrenme fırsatından yararlanmaya karar verdim. Torunlarının önünde diz
çökerek konuşan dede George'a 'Beyefendi, çocukların göz
hizasına inerek konuşuyorsunuz!' dedim. Bana biraz şaşkınlıkla
gülümseyerek, 'Tabii, onlar küçük insanlar!' yanıtını verdi. Öyle
bir bakışı vardı ki, bu bakış sanki 'Bu kadar doğal bir şey ki, herhalde
bunu herkes yapıyordur; sen yapmıyor musun?' diyordu.

O bakışa karşı bütün yaptığım, mahcup bir gülümseme oldu.
Bu güler yüzlü sıcak ailede dikkatimi çeken ikinci olay, Sally'nin ağabeyi
Brian'ın davranışı oldu. Brian, Pasifik ülkeleriyle
ticaret yapan, oldukça varlıklı biriydi. Evlerinin büyüklüğünden, yüzme
havuzundan, çiftliklerinden, arabalarının türünden ailenin
zenginliği belli oluyordu. Kahvaltıdan sonra saat on bir dolaylarında
telefon çaldı ve Brian bir süre telefonla konuştu. Ofisten
arıyorlarmış, Koreli bir işadamı Los Anegeles'ta imiş, kendisiyle görüşmek
için helikopterle saat 14'te gelmek istiyormuş. Başka
bir randevusu olduğunu söyleyerek bu teklifi reddetmiş olan Brian, bize
durumu şöyle açıkladı: 'Dört çocuğum var ve her hafta
biriyle dört saat baş başa geçiririm. Bugün dört yaşındaki kızım Mary'le
randevum var. Çocuklar çok çabuk büyüyorlar, eğer dikkat
etmezsen, bir bakıyorsun, büyümüşler ve onlarla beraber zaman geçirme
olanağı kaybolmuş.

Brian'ın yaşam vizyonunu sormadım, ama davranışından nelere öncelik verdiği
belli oluyordu. Brian için çocukları şüphesiz en az
işi kadar önemliydi. Brian'ın yaşamında bununla ilgili bir pişmanlık
duygusu, bir 'keşke' olmayacak.
Sally'e sordum: 'Baban seninle randevulaşır mıydı?'
'Evet', dedi, 'yalnız benimle değil, her çocuğuyla sırasıyla baş başa zaman
geçirirdi. Ve ilave etti, 'Biz böyle gördük, böyle
biliyoruz. Benim çocuğumun da babası böyle yapacak!'. Gülümseyerek,
'Nereden biliyorsun?' diye sordum.
'Biz Frank'le konuştuk' diye cevap verdi. Yine içim cız etti. Daha doğmadan
çocuğun gelişme ortamıyla ilgili bir bilinç oluşmuştu.
Kendi çocuklarıma içim yandı. Evlenmeden önceki bilincimi, kafamın
karmaşıklığını, evlendiğim kıza ettiğim eziyetleri ve ondan da
acısı, kendi yavrularıma çektirdiğim acıları düşündüm. Biraz daha düşününce
kendimin de acı çektiğini anladım ve bu sefer kendi
çocukluğuma içim yandı. Daha sonra babamın, anamın çocukluğuna içim yandı.
Ve son durak olarak ülkemin tüm çocuklarına içim yandı.
Yine kimseye kızamayacağımı anlayınca, 'bundan sonra ne yapabilirimle
ilgili düşünmeye karar verdim. İşte değerli okurum; yazdığım
kitaplar, verdiğim seminerler, hazırladığım televizyon programları, 'Ne
yapabilirim? ' sorusuna verdiğim yanıtların öğeleridir.
Sally'nin içinde yetiştiği ortamı görmüş ve anlamış biri olarak onun
davranışlarına şimdi daha iyi anlam verebiliyorum. Sally,
içinde yetiştiği ailede, var oluşun beş boyutunu da doya, doya
yaşayabilmişti. Çocuğun hizasına inerek onunla göz göze
konuştuğunuz zaman çocuk, 'Sen varsın, sen doğalsın, sen değerlisin, sen
güçlüsün ve sen sevilmeye layıksın', mesajı alır ve
çocuğun CAN'ı beslenir.
Çocuğuyla randevusuna sadık kalan baba, 'Seninle zaman geçirmek istiyorum,
seni özledim', mesajını güçlü olarak verir. Çocuk bu
mesajı zihinsel olarak değil, sezgisel olarak alır ve aldığı bu sezgisel
mesajlar sayesinde çocuğun hamuru, 'Ben sevilmeye layık
biriyim!' diye yoğrulur.
Bir ana babanın çocuklarına verebileceği en büyük miras,
var oluşun beş
boyutunda beslenmiş ve buna inanmış güçlü bir CAN'dır....

15 Ocak 2009 Perşembe

SEVGİLİ MOONSUNCUM ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM :)


Sevgili Moonsunum lütfen kusura bakma gecikmiş bir teşekkür bu biliyorum ama inan bir çok sağlık sorunu üst üste geldiği için yazamadım.
Yılbaşında yolladığın bu güzel kart için çok teşekkür ederim.
Emeğine , yüreğine sağlık canım benim :)
İnanıyorum ki her şey gönlünce olacak en kısa zamanda :)

12 Ocak 2009 Pazartesi

BANA GELEN BİR MAİLİ PAYLAŞMAK İSTEDİM

İngiltere’nin Londra şehrindeki “Guy’s Hospital” hastanesinde çocuk psikiyatrisi servisinde yatmakta olan Kevin Hickey (15) adlı bir çocuk doktorlara göre anne ve babasının kendisini eğitememeleri sonucu bunalım geçirerek hastaneye düşmüştü. Yapılan zeka ve kültür testleri Kevin ‘in aslında son derece aklı başında bir çocuk olduğunu ortaya koyuyordu. Kevin bir gün hasta yatağında kağıdı kalemi eline aldı, kendi durumunu anne ve babasını düşünerek anne ve babalara hitaben 13 altın öğüt yazdı. Küçük Kevin ‘in yazdığı bu öğütler şimdi İngiltere’de doktorların bir numaralı rehberi.

1.- Beni şımartmayın. Her istediğim şeyi elde edemeyeceğimi biliyorum. Sadece sizi deniyorum.2- Bana tatlı-sert davranmaktan çekinmeyin. Bunu tercih ederim. Benim daha güvenli hissetmemi sağlar.3- Benim kötü huylar edinmemi engelleyin. Bunların erkenden ortaya çıkarılmasında ve önlenmesinde size güveniyorum.4- Benim yanlışlarımı başkalarının önünde söylemeyin. Benimle yalnız konuşursanız söylediklerinizi daha iyi anlarım.5- Sizden nefret ettiğimi söylediğimde üzülmeyin. Aslında sizden değil beni engelleme gücünüzden nefret ediyorum.6- Herhangi birşeyin sonucunda beni kurtarmayın. Bazen acı veren bu yolla öğrenirim.7- Benim küçük hastalıklarımı büyütmeyin. Bunları yenecek güçteyim.8- Düşüncesizce yerine getiremeyeceğiniz şeyleri yapacağınıza söz vermeyin. Bu sözler yerine getirilmediğinde çok kırıldığımı unutmayın.9- Kendimi istediğim kadar iyi anlatamadığımı unutmayın. Bunun için ara sıra yanlışlarım çıkar.10- Dürüstlüğümü fazla zorlamayın. Kolayca korkup yalan söyleyebilirim.11- Tutarsız olmayın. Benim kafamı iyice karıştırır ve size olan güvenimi sarsar.12- Benden özür dilemeyecek kadar gururlu olmayın. Bazen içten bir özür beni size çok yakınlaştırabilir.13- Unutmayın ki büyümek için sizin çok ve anlayışlı sevginize muhtacım, ama bunu size söylemem gerekmez değil mi….!!!

10 Ocak 2009 Cumartesi

KAHVE DÜNYASI , FONDÜ , FRAMBUAZLI CHEESECAKE


Caddeye genelde hafta içi sabah erken saatlerde gitmeyi seviyorum.Hafta sonu o kalabalığa dayanamıyorum.Çok kalabalık ve gürültü...


Ama hafta içi sabah erken saatlerde daha sakin daha güzel ve sabahın o saatlerinde etrafa yayılan temiz koku...


Ve güzel bir yürüyüşten sonra Kahve Dünyası nda verilen ufak bir kaçamak kahve molası :)
En çok sevdiğim yerlerden biridir.Birde kahveli drajeler...Allahımm sana geliyorum


Tabi bu iş sadece kahve ile bitmiyor malum...Fondü yada frambuazlı cheesecake olmazsa olmazlardan :)
Belim hala ağrıyorken -ki kilo yüzünden düzelmem biraz daha uzun sürecek-ben neyin derdindeyim tebrik ediyorum kendimi :)




6 Ocak 2009 Salı

1.YIL , SEVGİLİ DOSTUM EDA SUNER VE HER ŞEYİN BAŞLANGICI BU RESİM :)

Her şey bu resimle başladı :)

Arkadaşımla aramızdaki bir espriden dolayı nette pembe panjurlu ev resmi aramaya başladım 1 sene önce Kasım ayında.Hatta daha önceki yazılarımda bahsettiğim sağlık açısından çok zor bir süreçten geçiyordum.Ankaraya ailemin yanına gitmiştim ve nette uzandığım yerden resim arıyordum.

Ve tam aradığım bir resimdi.Sonra bulduğum site dikkatimi çekti.Resmi bir kenara koyup siteyi okumaya başladım.Profil resmi çok hoşuma gitti.İçten bir gülümseme ile bir davette çekilmiş bir resim...içimi ısıtan ve doğru adreste olduğumu hissettiren bir resimdi

Sonra Eda nın sevgili eşi Ömer'e doğum günü için yazdığı yazıyı okudum.Bittiğinde yüzümde bir tebessümle birlikte gözlerimden yaşlar akıyordu.Tekrar tekrar okudum.Ancak bu kadar güzel anlatılırdı bir eşe duyulan aşk ve saygı...Allah nazarlardan saklasın.Arada bazen umudumu kaybettiğim zamanlarda yeniden güçlenmek adına okuduğum başucu yazılarındandı benim için ...Hatta anneme bile okuttum o gün .Tüm siteyi bir kaç saat içinde hatmettim :)

Her gün takip etmeye başladım sevgili Edayı.Ben takip ettiğim bloglarda yeni yazıları mutlaka okurum ama her yazılana yorum yazmayı sevmiyorum.Ama mutlaka okurum takip ederim o kişiyi...
bir süre sonra mailleşmeye başladık...sonra telefonda konuşmalar başladı zuzumla :)

Ve bir gün bende bloğ açmak istiyorum diye düşünmeye başladım.Eda bu konuda teşvik etti beni.

Tam 1 yıl olmuş bugün bu bloğu açalı.Beni yüreklendiren , her zaman desteğini , güleryüzünü ,emeğini , yüreğini ve en önemlisi deli dolu enerjisini benden 1 gün olsun esirgemeyen bir yürek Eda Suner

Ne kadar teşekkür etsem azdır bu konuda.

Sonra onunla bloğ arkadaşlığından öte güzel bir dostluğa adım attık.Birbirimizin en zor zamanlarında hep birbirimizin yanında olduk.biliyoruz ki tek bir telefonla biribirimizin yanındayız...

Bencilce davranmamanın , herkesin veya her şeyin hakkını adaletle vermenin , yüreğini , emeğini desteğini sınırsız paylaşmanın karşılığı Eda ...Bu sınırsız paylaşmanın karşılığını o güzel yüreği ile çok güzel alıyor

Bu 1 senede iyi veya kötü tüm olaylarda destek olduk birbirimize.Bir sürü delilik yaptık :)

Bir aile olduk

İyiki seni tanıdım Edacım , iyiki bloğ açmam için destek verdin , bu bloğ sayesinde bir çok güzel yürekle tanıştım.

Beni okuyan , zor zamanlarda bana yorumlar veya maillerle destek olan tüm bloğdaş arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.Birbirimizi görmesek bile belki en yakınımızda olan kişilerden bile görmediğimiz desteği verdik birbirimize.

Her şey için teşekkür ederim destek olan herkese :)

5 Ocak 2009 Pazartesi

BU AĞRI BENİ ÖLDÜRECEK :(

Günlerdir çektiğim ağrı artık dayanılmaz oldu.aldığım ilaç ve sürdüğüm merhem yetmedi.bugün en iyisi dr git dedim elçin .

röntgen istedi dr .belki çatlak olabilir diye .röntgen çekilen yere indim.zor bela o masaya yattım.çekildi yukarı dr un odasına çıktım.dr un ekranına görüntüyü yolladılar.meğerse net çekmemişler.dr kusura bakmayın ama tekrar çekilmesi gerek o arkadaşlar adına özür dilerim dedi.ben içimden sakin ol elçin diyorum ama ayakta zor duruyorum.

indim aşağı nerden kaynaklanıyor bu sorun dedim.çeken kız bana dr un ekranı eski model bizimki biraz daha ileri olduğu için biz ekranda net görüyoruz o net görmüyor dedi !!!!!!!!!

içimden tebrik ederim güya özel hastanesiniz ama bir işe yaramıyorsunuz dedim.tekrar o masaya yat tekrar çekildi.bu sefer başka biri çekti.biraz bekleyin bir daha sizi yormayalım eğer net çıkmamışsa gene çekelim dedi...içimden allahımm sabır dedim

aradan 10 dk geçti ben hala bekliyorum o pozisyonda .en sonunda bağırdım anlaşılan beni burda unuttunuz diye ! ben unutulacak kadınmıyım yahu:)

neyse çıktım yukarı dr a 96 senesinde düştüğümü ve kuyruk sokumunda hafif eğrilik olduğunu söyledim.filme baktı eğrilik düzelmiş ilginç dedi.zaten nerde tuaflık var beni bulur :) allahımm sana geliyorum

ilaçlarla birlikte 1 ay oturacağım simit verdi.artık nur topu gibi simidim var :)

yattığım yerden ancak bu kadar dayanabildim.en iyisi ben uzanayım.dayanamıyorum

2 Ocak 2009 Cuma

2009 A KÖTÜ BAŞLADIM :(





Hayatta bazen olaylar ters gittiği zaman mutlaka bir nedeni vardır olmamasının her şeyin hayırlısı olsun derim ...Ama daha 2009 a girmeye bir kaç saat kalmışken sağlık açısından her şey ters gitmeye başladı




Akşam gideceğim çok sevdiğim dostum Craft Woman nın yılbaşı partisi için hazırlanırken çok mutluydum.Gören herkes çok tatlı olmuşsun dedi.Akrep Nalan nın anadolu yakası şubesine nazar değdi resmen :) Bir güzel hazırlandım , gittim.Diğer konuklar gelmeden mutfakta bir şeyler içmek istedik.Sandalyeye oturduktan bir kaç dakika sonra sandalyenin ikiye ayrılıp benim hızla yere oturmam bir oldu.1996 senesinde ben yolda giderken düşmüştüm ve kuyruk sokumumda eğrilik var.Ve dr eğer bir daha düşersem veya çok ağrım olursa ordaki çıkıntı gibi duran kemiği almamız gerek demişti




Hep çok korkardım kışın dışarı çıkarken ya ayağım kayıp düşersem diye .Ama asla aklıma gelmezdi evde yılbaşına bir kaç saat kala keyifle sohbet ederken bunun başıma geleceği...
Resmen sanki belimden aşağı yıldırım çarptı sandım düştükten sonra .Bir an bir kaç saniye bilincimi kaybettim nerdeyim ben ne oldu bana diye içimden düşündüm.O an canım dostum ne yapacağını şaşırdı.Bir yandan acıdan gözümden yaşlar akarken bir yandan da şimdi misafirler gelecek ben iyiyim ayıp olmasın onlara diye konuşuyorum




Ama benim gibi zarif !!! birinin yerden kalkması kolay olmadı :) yılbaşını nasıl geçirdim anlamadım.Müthiş bir ağrı ve oturup kalkarken yaşadığım işgence ...
Eve geldim o ağrı ile uyudum aynaya bakmak istemedim şimdi ne göreceğimi bilmiyorum moralim daha da bozulmasın diye .Sabah baktım ve şok...Bırakın mor rengi resmen siyah olmuş.Çürümüş.Hala oturamıyorum .Ağrım var




Ama en çok benim güzel yürekli dostum Craft Woman ımı üzdüm diye çok üzüldüm.Benim iyi olmam için o kadar işinin arasında ne yapacağını şaşırdı.
Çok şık bir sofra hazırlamıştı .Sevgili eşi ile güleryüzleri ,sıcak, içten yüreklerini her an hissettirdikleri misafirperverlikleri ile harika bir gece yaşattılar .




Ve 2009 a sevgili
Şeker Pasta Banu nun hazırladığı harika bir pasta ile girdik.Banucum ellerine sağlık tekrar :)



Seneye nasıl girerseniz öyle devam edermiş diye bir inanç var ...Umarım bu sene hastalıklarla geçmez...gidip uzansam iyi olacak dayanamıyorum ağrıya :(