26 Nisan 2011 Salı

KAYBETTİM ...

3 hafta önce bir yakınımı kanserden kaybettiğimden beri günümüzdeki evliliklere, ilişkilere olan inancımı neden yitirdiğimi , düşüncelerimde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha iyi anladım.40 yıldır evli olduğu kocası onu son kez görmek için yoğun bakıma girdiğinde onu alnından öperken bilinci artık son aşamada kapalı olduğundan duyamayacağını bilmesine rağmen kulağına ^^ Senin bende bu kadar hakkın varken eğer senin üzerinde ufacık bile olsa hakkım varsa hepsi helal olsun^^ dediğini size anlatırken  gözlerinden akan o yaşları görüyorsanız… O koskoca dev adamı eşinin vefatından sonra küçücük kaldığını görüp,bitik bir halde ^^ 40 yıllık evlilik hayatımızda bir kere bile olsa birbirimizi kırmadık, sesimizi hiç yükseltmedik.O böyle bir sonu hak etmedi ^^ sözlerini duyuyorsanız içiniz parçalanarak...Onları en son aylar önce birbirlerinin gözlerinin içine bakarken o ışığı , mutluluğu gördüğünüzü hatırlayıp canınız acıyorsa … Neden aşka, evliğe olan inancınızı, çevrenizde gördüklerinizden ve yaşadıklarınızdan dolayı yitirdiğinizi daha iyi anlıyorsunuz. İçimden sadece ^^Allah’ım senden tek isteğim var bunun imkânsız olduğunu bile bile birbirimiz için hep böyle güzel sözler söyleyeceğimiz bir ilişki yaşat ^^ diledim… Günlerdir içimden şunu soruyorum kendime^^ Neden onlar? Bu kadar mutlu huzurlu bir evlilikleri varken… Tam rahat etmiş ikinci baharlarını yaşayacakken neden bu kadar acı bir sonla bitti… Etrafta dışarı karşı ^^ mutluluk oyunu^^ oynayan, kadına sorsanız ^^ aaa benim kocam evine ve çocuklarına çok düşkündür,çok mutluyuz vb ^^ sözler ederken aslında içinden ^^Her istediğimi elbette yapmak zorunda erkek değil mi^^ diyerek o erkeğin burnundan getirmeye devam ederken ; arkada erkeğin dünyaya bir kere geliyorum mantığı ile yapmadığı yaşamadığı şey kalmayan, sevginin zaten bittiği saygınında aslından çoktan bitmiş olmasına rağmen evde klasik bahane olarak ^^ Çocukların ruh sağlığı için ! ^^ aynı evde kalan ama 2 yabancıdan farkı kalmamış ne mutluluğun ne huzurun olmadığı, oyun içinde oyunların döndüğü,birbirlerinin hayatlarından ve zamanlarından çalmaya devam eden evlilikleri görünce neden onlar diye içimden geçirirken bu soruyu ;onun aylar önce hasta yatağında son bir güçle bana gülümsemesi gözümün önünde son kez mezarına o kuru, soğuk toprağa dokundum içim parçalanarak… Aşka inancımı kaybettim

18 Nisan 2011 Pazartesi

HER KADINDA BİR PARÇAM KALMASIN...

***ALINTIDIR

^^Her kadında bir parçam kalmasın ; belki , bir kadında her parçam olsun,beni bir kadın biriktirsin istiyorum artık. . .

Artık kelimesi , bu güne kadar çok kadında parçam kaldığı anlamında değil, beni biriktirecek bir kadınla hiç tanışmadım anlamındadır...^^

4 Nisan 2011 Pazartesi

ŞULE VE ECMEL AYRAL'IN HÜZÜNLÜ BİTEN AŞK HİKAYESİ...

***ALINTIDIR
İkisi de Boğaziçi Üniversiteli olan Şule – Ecmel Ayral çifti birbirine aşık oldu. İlk evliliklerinden birinin kızı, diğerinin oğlu vardı. Gelecek için bir plan yapıldı: “14 Ağustos 2010′da evlenelim. Çocuklar kaynaşssın, yaşanılan mekan ne onun evi, ne benim evim olsun. Yeni ev bunların dışında üçüncü bir mekan olsun. En önemlisi de kocaman bir aile kurulsun.”

Hikayenin devamını Ecmel Ayral özetledi: “Kul hayal kurup plan yapar, Tanrı gülermiş… Planımız küçük oynamalarla da olsa işledi. 14 Ağustos’ta olmasa bile 27 Ağustos’ta evlendik. Hem de bir hastane odasında. Nikahımızın kıyıldığı oda aynı zamanda evimiz oldu. Plandaki gibi ne onun evi, ne benim evim ama bir hasta odası. En büyük arzumuz çocukların birlikteliğimizi ve birbirini kabullenmesiydi. Şule’nin hastalığı bizi birbirimize öyle bağladı ki, çocuklar kardeş oldu. Şule’nin etrafında anneler, babalar, ablalar öyle kenetlendi ki bakın Şule bizi bırakıp gitti ama biz iki aile hala birlikteyiz…”


Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünü bitiren Şule Ayral, aynı üniversitede işletme bölümü öğretim üyesi olan Ecmel Aylal ile BÜMED (B.Ü Mezunlar Derneği) Genel Sekreterliğini yaptığı dönemde tanıştı. Onlarınki ilk görüşte aşktı. Şule Ayral daha sonra ING Bank İnsan Kaynakları Direktörü oldu. İnanılmaz bir tempoyla çalışıyor, Ecmel Ayral ile yaşadığı Aşk da dolu dizgin devam ediyordu. Şule Ayral, tam üç kez “böyle de çok mutluyuz” diyerek geri çevirdiği evlenme teklifini dördüncüde reddedemedi. Arkadaş grubuyla gittikleri barda, sevdiği kadının önünde diz çöken Ecmel Ayral, bir kez daha “evlen benimle” demiş, garsonların “evet evet” tempoları arasında Şule bu kez “hayır” diyememişti. 14 Ağustos’ta evlenip, eylül sonunda da tatile gideceklerdi. Fakat Şule ekim ayına kadar bekleyemeyeceğini anladı. Çünkü kendini çok yorgun hissediyordu. Bu yorgunluk nefessiz çalışmaya bağlandı ve tatil planını ağustosun başına çektiler. 8 Ağustos’ta Çeşme’ye gittiler. Ecmel Ayral bir işletme uzmanı olarak yeni bir stratejik plan hazırladı: “Dönünce evlilik kararımızı açıklayalım. Benim oğlum ve senin kızın çok iyi anlaşmalı. Kardeş gibi kaynaşmalı. Yaşayacağımız ev üçüncü bir ev olsun. Ne senin evin ne de benim yeni bir mekan. 14 Ağustos günü de nikahımız kıyılsın…” Şule, aşık olduğu Ecmel Ayral’ın planlarını tebessümle ve heyecanla dinleyip “olur” dedi. Mutluluk tüm hızıyla sürüyor ama Şule’nin yorgunluğu geçmiyordu. Üstelik dönüşte bir de baş ağrısı ve ateş baş gösterdi. İstanbul’a dönünce hastaneye gittiler. Tahlil sonucu şaşırtıcıydı. Vücutta 4 ile 11 bin dilimi arasında olması gereken lökosit 50 bindi. Şule evlenmeyi planladıkları tarih olan 14 Ağustos’ta bir hastane odasındaydı. Teşhis ertesi gün teşhis konuldu: Lösemiydi…

Ecmel Ayral’ın ifadesiyle artık umutlu bir kabullenme içindeydiler. Şule şansının az olduğunu biliyor ama yüzde 1′lik şansı yüzde 100 olarak görüyordu. Bu nedenle direniyor ve hep gülümsüyordu.

Hastane odasında nikah

Ecmel Ayral kararlıydı, geride birlikte yaşanacak ne kadar gün kalırsa kalsın evleneceklerdi. Şule, kemoterapi nedeniyle saçları dökülmeden evlenmek istiyordu. Bu nedenle günde 18 saat süren bir haftalık kemoterapi seansından sonra evlenmeye karar verdiler. Şule hastaneden çıkamazdı ve bu nikahın tedavi gördüğü odada yapılması şarttı. Ecmel Ayral bu düşünceyle hastane kantinine gittiğinde, karşısında Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ü gördü. Tanışmıyorlardı ama Ayral anlatırsa Sarıgül durumu anlardı. Sarıgül nikahın hastanede kıyılabileceği sözünü verdi.

Hastaneden canlı yayın

Ve beklenen gün geldi. 27 Ağustos’ta Şule üzerine beyaz saten bir gecelik giyindi, saçlarına duvak takıldı. Ayağında tüllü terlikler ve gelin çiçeğiyle nikah memurunun karşısına geçti. Şule hariç herkes maske takıp, yeşil önlükllüydü. Doktorların şahitlik ettiği nikahla Şule ? Ecmel Ayral çifti bir ömür beraber yaşamaya “evet” dedi… Hastanedeki nikah törenine tanık olmak isteyen arkadaşları için teknolojinin imkanları kullanıldı. Şule’nin mimar arkadaşının ofisinde biraraya gelen davetliler, 3G aracılığıyla nikahı internetten canlı izledi. İmza töreninden sonra şampanyalar patlatıldı, kadehler Şule ve Ecmel Ayral’ın mutluluğu için kalktı.

Düğün hediyesi ilik

Nikah sona erdi. Şule ve Ecmel Ayral artık evli bir çift, hastane odası ise onların yeni eviydi. Yol çok uzundu. Gözler ilik nakli için gelecek uygun donör haberindeydi. Nikahtan birkaç ay sonra ilk müjdeli haber geldi. Almanya’da yaşayan ağabeyi Yalçın Taray’ın iliği yüzde 100 uyum gösteriyordu. Bu ancak tek yumurta ikizlerinde rastlanan bir durumdu. Nakil Almanya Essen Üniversitesi Hastanesi’nde gerçekleşecekti. 4 Şubat 2010′da nakil gerçekleşti. Şule hızla iyileşiyor, “Artık doğum günümü 4 Şubat’ta kutlayacağız. Bu benim ikinci doğumum” diyordu. 29 Mayıs’ta İstanbul’a döndüklerinde arkadaşları Şule’yi havalimanında “Seni seviyoruz” parkartlarıyla karşıladılar. Ertesi gün Şule’nin iyileşmesini kutlamak için bir parti düzenlendi. Kadehler bu kez Şule’nin sağlığına kalktı.

Hızla eski sağlığına kavuşan Şule Eylül 2010′da yeniden işinin başına döndü. Döndüğünde terfi etmişti. Hayat eski seyrinde devam ederken Şule’nin ekim ayında ateşlenmesiyle herşey tepetaklak oldu. Yeniden hastaneye gidildi, kan alındı. Lökosit sayısı bu kez 190 bine dayanmıştı. Şule yeniden belirli aralıklarla hastanede yatıyor, kemoterepi alıyor, sonra bir süre evinde kalıyordu. İşinden ve arkadaşlarından yine ayrıydı.

Balkonda konuşma yaptı

Bir gün evinde yatarken dışarıdan gelen “Şule sen bizim herşeyimizsin” sesine uyandı. Yatağından doğrulup balkona çıktığında ellerinde “seni seviyoruz” pankartı açan arkadaşlarını gördü. Balkondan arkadaşlarına kısa bir konuşma yapan Şule, “Yukarıdakiyle pazarlık yapılmıyor” dedi. Arkadaşlarına moral vermek için de balkonda dans etti… Şule 2011′i yine hastanede, yine sevdikleriyle karşıladı. Hastane odası yeni yıl için süslendi, şampanyalar yeni yıla kalktı. 2011 için tutulan dileklerin tamalı Şule’nin sağlığı içindi. Ve 2 Ocak günü Şule zorlukla nefes alıyordu. Doktoru “Yoğun bakıma alalım biraz dinlensin” dedi. Burnunda oksjien hortumlarıyla yatağıyla yoğun bakıma giderken iki elinin parmaklarını kullanarak kalp işareti yaparak Şule “Seni seviyorum” diyen son mesajını verdi. Ertesi gün de son nefesini…
Kul kurar, kader gülermiş…

Şule’nin toprağa verilişinin 40′ıncı günü abla Alev Balta, ben ve eşi Ecmel Ayral biraraya geldik. Şule’yi ve yaşanan aşkı anlattılar. Son sözü Ecmel Ayral söyledi: “Bu Şule’nin hikayesi. Evlendik diye Aşk hikayesine dönmemeli bu olay. Biz sonu görerek evlendik çünkü eğer aşıksanız başka türlü yapmanız mümkün değil. Bu yaşananlardan çıkardığım sonuç şudur: Kul hayal kurup plan yapar, Tanrı gülermiş. Planımız küçük oynamalarla da olsa işledi. 14 Ağustos’ta olmasa bile 27 Ağustos’ta evlendik. Hem de bir hastane odasında. Nikahımızın kıyıldığı oda aynı zamanda evimiz oldu. Plandaki gibi ne onun evi, ne benim evim ama bir hasta odası. En büyük arzumuz çocukların birlikteliğimizi ve birbirini kabullenmesiydi. Şule’nin hastalığı bizi birbirimize öyle bağladı ki, çocuklar kardeş oldu. Şule’nin etrafında anneler, babalar, ablalar öyle kenetlendi ki bakın Şule bizi bırakıp gitti ama biz hala birlikteyiz…”