30 Nisan 2012 Pazartesi

KÖFTECİ RAMİZ - KÖFTECİM

Benim köfte sevdam en üst seviyeye benim bildiğim 4 yaşlarında geniz eti ameliyatı sırasında ulaştı .Nasıl mı ? Şöyle malum genelde her çocukta bir köfte sevgisi vardır ama bunun dereceleri farklı .Benimkinin derecesini olayı yazdığım zaman artık siz karar vereceksiniz.Ameliyat için malum aç kalmam gerekiyor ama yaş 4 ve o yaşta bi çocuğa bunu nasıl anlatabilirsiniz ki .Az çok hatırlıyorum gözümün önünde köftelerin resmen resmi geçit yaptıklarını :) Ameliyat saati akşam üstüne sarkınca ve ben hala aç olunca bende ipler koptu tabi.En sonunda beni ameliyata aldılar ama ben ameliyat derdine düşeceğime köfte derdine düştüm.Hatırlıyorum beni masaya yatırdılar bayıltmaları lazım ama ben köfte diye ağlıyorum.Bir an yattığım yerden kalkıp oturup son ses köfteee diye bağırdım bir güzel :)

Çocukken dedem beni köfte çok sevdiğim için Ankara da inegöl köftesi meşhur bir yere götürdü.Bu kadar ameliyat masasında bile köfte diye sayıklayan bu çocuk garsonun küçük hanım ne alırsınız sorusuna makarna cevabı vererek garson dahil ordakileri şaşırtmayı da başarmıştır .Ardından peki ne içersiniz sorusuna verilen cacık cevabımı hala düşünmekteyim hangi mantıkla bunu dedim diye :)

Hep annemin yaptığı köfteler her çocuk gibi özel oldu benim için .Nerde kimin evinde yersem yiyeyim damağımda hep annemin köftelerinin tadı vardı .Hep o tadı aradım.Dışarda yediklerimden de tad alamadım.

Yıllar önce bir gün İzmir e giderken Manisa Akhisar da benzincinde durup bir köfteciye girdik.Köfteci Ramiz ...Daha ilk o salata barı kendine çekti beni.Bir sürü çeşit ,yeşilliklerin her tonu ...Ardından gelen köfte ile daha ilk lokmada köftecimle aşkımız başlamış oldu :)

Lezzeti harikaydı . İstanbul da yerleri yoktu ve bu yüzden her o tarafa gidene rica ettim ve çiğ olarak buzlukta getirdiler.Buzluğa atıyordum ve canım çektiği zaman hemen bitmesin diye azar azar pişiriyordum :) Bir gün bir arkadaşım hadi Elçin gözün aydın senin köfteci İstanbul da yer açmış dedi ve tabi çok sevindim.Ardından benim eve yakın bir alışveriş merkezine de açılınca artık tabi beni kimse tutamadı.Bir çok yerde yedim daha önce ama o aradığım tad yoktu .En sonunda tam istediğim lezzette bir köfte yapan yer vardı yakınımda.Ve ondan sonra köftecime olan sevgim gittikçe arttı ve sadik bir müşterisi oldum.Hatta çevremdekiler bildikleri için beni ^^ Aaa Elçin nin köftecisi^^ bile demeye başladılar.İşte Köfteci Ramiz le olan tad ve gönül bağım böyle başlamış oldu .

Köfteci Ramiz'in hikayesi kendi sitesinde şöyle anlatılmış...

^^20.Yüzyılın hemen başında Makedonya’nın Prilep şehrinde dünyaya gelen iki öksüz ve yetim oğlan kardeşin öyküsüdür bu… Babaları Balkan Savaşında esir düşmüş, annelerini bebek denecek yaşta kaybetmişler, onları büyüten babaanneleriyle birlikte Türkiye’ye göç etmişler. Önce Alaçatı, sonra İstanbul ve Adapazarı derken amcalarının yaşadığı Manisa’nın Akhisar ilçesinde almışlar soluğu…

Akhisar o yıllarda Birinci Dünya Savaşından yeni çıkmış ve çiçeği burnunda bir Cumhuriyet’in şehri. Halk tarifi şimdilerde imkansız bir yoksulluğun içinde. Burada amcalarının meyhanesinde çalışmışlar ama bir taraftan da yıllar boyu süren askerlik görevlerini de İstanbul’da yaparlarken evci çıktıkları akşam saatlerinde ve hafta sonlarında, o yılların İstanbul’unun önemli lokantalarında çalışarak mesleklerini geliştirmişler. Akhisar’a tekrar döndüklerinde de Makedonya’da sokak satıcılarının yaptığına benzer bir tür ızgara köfteyi daha da geliştirebilme imkanı bulmuşlar.

Tamamen dana etinden mamul, sadece tuz ve soğandan oluşan, yiyene et tadı veren bu köftenin altına, kepekli bir tür pideyi tereyağında kızartarak doğrayarak yastık yapmışlar. Izgara edilmiş yeşil biber ve tavada tereyağıyla ısıtılmış domateslerle sunulduğunda, yiyenin unutamadığı bir lezzetin yaratıcısı olmuşlar. Sonunda da 1928 yılında limon sandığından sandalyeleri olan küçücük bir dükkan açmışlar kendilerine… 1934 yılında da, şimdi hala faal olan tarihi dükkanlarına taşınmışlar. On yıllar boyunca Akhisar’ın ilk ve tek köftecisi olarak bu lezzetin ününü tüm ülkeye duyurmuşlar. Öyle ki, İstanbul – İzmir anayolundan saparak Akhisar’ın içine, Merkez Çarşı’ya gelip bu köfteyi tatmak isteyen İstanbullu müşterileri her gün daha fazla gelir olmuş dükkana…

Köfteci Ramiz’in dördü oğlan biri kız beş çocuğu olmuş. Çocukları hem onunla dükkanda çalışmış hem de okumuşlar. Oğlanlardan ikisi hukukçu, kızı diş hekimi, diğer iki oğlanın da birisi mühendis diğeri de işletme tahsil etmiş. Bütün bir ömrü, yarattığı bu lezzeti ülkeye duyurmak adına çalışan Köfteci Ramiz 1970 yılında rahmetli olmuş. Çocuk denecek yaşta babalarını kaybeden kardeşler dört elle babalarının bıraktığı mirasa sarılmışlar ve babalarından teslim aldıkları bayrağı bugüne kadar getirmişler. ^^

İşte babalarından miras kalan bu büyük markayı 4 erkek kardeş dünya markası yapma yolunda büyük bir emek içerisindeler .Birol,Bircan,Birtan ve Bülent Taşkınlar kardeşler bambaşka alanlarda eğitim almalarına rağmen baba mesleği ağır basıyor ve bu işe gönül veriyorlar.İşletme , jeofizik mühendisliği ve hukuk alanlarında eğitim alıyorlar.Daha ilkokuldan itibaren tüm eğitim süresince tatil zamanı hep çalışarak geçen , o yaştaki çocuklar denize girerken o yaşta verilen sorumlulukları en güzel şekilde yapmak için verilen emek ,çaba ...
Ve şu anda Türkiye de 100 ü aşkın şubesi ve yakın zamanda yurt dışında açılacak şubeleri ile inanıyorum ki bu azim ve emekle dünya markası olma yolunda hızla ilerleyecek .

Geçen gün bir   beğeni    maili attım ve açıkçası hem şaşırdım hem sevindim .Çünkü müşterilerden gelen her türlü maile gereken özen gösterilmezken bir çok kurumda , Köfteci Ramiz yaklaşımı ile bu konuda da farkını ve ne kadar hassas olduklarını ortaya koydu.1 saat sonra Genel merkez müdürü Hakan Bey tüm samimiyeti ve nezaketiyle aradı.Ardından 4 kardeşten Bülent Bey'le de bir konuşma yaptık.Büyümek güzel ama bazı şeyleri sindirmek ,hazmetmek ,emek vermek ve miras kalan bu büyük markayı daha ilerilere taşımak da başka bir meziyet bana göre.

Bülent Bey yeni açılan Trump Tower da sadece çocuklara ayrılan bir katta Köfteci Ramiz Çocuk olarak da yer aldıklarını söyledi.Sadece çocuklara özel yiyeceklerin ve tatlıların olduğu bir yer olduğundan bahsetti büyük bir heyecanla .

Ve beni çok mahçup ettiler .Ertesi gün Köfteci Ramiz e özel tarhana,karadut reçeli,yeşil fıstık reçeli,2 çeşit zeytin ,bal,sızma zeytinyağı ve saf sabunlardan oluşan büyük bir paket yolladılar .Daha kutuyu açar açmaz mis gibi tarhana kokusu yayıldı eve .Ve bu ürünleri şubelerden almak da mümkün .Burdan bir kez daha çok teşekkür ediyorum en başta Bülent Bey e ve Hakan Bey e .Sabırları ,anlayışları ve beğeni mailine bile olan hassas yaklaşımları için

Geçen ay annem bana geldiği zaman o an canım inegöl köfte istediği için bir avm nin içinde Ramiz ile karşılıklı olan bir yere gittik .Dedemle yıllar önce yediğim o inegöl köfte tadını arıyorum zaman zaman ve bu nedenle oraya girdik.İlk annem sesini çıkarmadı.Ama ben sanki ihanet ediyormuşum gibi hissettim ve arkamı dönerek oturdum Ramizin olduğu tarafa .Yiyoruz ama annemde pek bir memnuniyet havası yoktu.En sonunda yemek bitti ve anne rahat rahat söyle beğenmedin mi diye sordum.Annem ilk kırmak istemeyip yoo hayır yedim beğendim dedi.Ama kendini tutamayıp gözleri ile Ramiz i işaret edip ^^ Senin Köfteci Ramiz'in köftesi daha güzel ama hiç kusura bakma^^ dedi :) Yani yılda 1 kere başka bir yere gittik ama ihanet etmiş gibi hissettim ve tabi ilk göz ağrımın yerinin başka olduğunu bir kez daha anlayıp köftecimle olan bağlılığıma devam ettim









Bu büyük markanın başlangıcı Manisa çarşıdaki ilk dükkan ve baba Ramiz ...

Birtan Taşkınlar bu sitede 1928 yılında başlayan bu lezzet yolculuğunu çok güzel bir dille anlatmış .

23 Nisan 2012 Pazartesi

GERGİN HALLER...

 İstanbul'a uçaktan bile bakmak keyifli ...



2 günlük kısa İzmir seyahatinin aklımda kalan en güzel anlarından biri uçaktan gökyüzünün görüntüsüydü.Alaçatı ve Ilıcayı tek geçerim çok özeldir benim için ama İzmir de insanların rahatlığı , genel anlamda vurumduymazlığı beni deli etti.Bir yere giriyorsunuz bir şey alacaksınız oranın sahibinden çalışanlara kadar herkeste bir rahatlık.Bir pastaneye giriyorsunuz küçük bir pasta almak için bile neredeyse 20 dk bekliyorsunuz yavaş yavaş hazırlanıyor .Yolda yürüyorsunuz koluna birisi çarpıyor ama dönüp bir özür dilemek yok.Ve bunların hepsi oranın iyi semtlerinde yaşanıyor.Kimsenin umrunda değil.Bir rahatlık bir boşvermişlik...Ve o meşhur İzmir kızları güzeldir lafına hiç bir zaman inanmadım ve bir kez daha görmüş oldum abartı olduğunu .İstanbul da veya başka bir ildeki güzel kadınlar kadar hepsi .İstanbul da Bağdat Caddesi'nde de çok hoş kadınlarla karşılaşıyorsunuz .Hatta aynı fabrikadan çıkmış gibi saçları ve kıyafetleri bir olmayan kadınlarla .Ama enn kötüsü bencilce karşımdakine saygısızlık mı ettim acaba diye düşünmeden bencilse sadece kendini düşünen insanlarla bu 2 gün boyunca sürekli karşılaşmak resmen gerdi beni .  

İzmir'in en güzel tarafı İstanbul'a geri dönüşü ...

16 Nisan 2012 Pazartesi

KENDİMİ SEVİYORUM !

***ALINTIDIR

Kendimi seviyorum...
Kusurlarımı seviyorum.
Darılınca suratımı asmayı,
Canım sıkıldığında sebepsizce bağırmayı,
Olur olmaz yerde kahkahalar atmayı,
Sadece canımın istediği şeyleri yapmayı,
Bazen düşünmediklerimi birden söylemeyi,
Bazen herşeyi yüzüme gözüme bulaştırmayı.
Öfkelerimi.
Kızınca küsmeyi.
Heyecanlarımı.
Bazıları haketmediği halde, sevmeyi.
İçimdeki çocuğu,
Beni seviyorum.
İyi ki varım.
İyi ki ben benim.
Ne mutlu!
Çok mükemmel değilim.
Ama benden bir tane daha yok!
Beni seven böyle sevsin!
Sevmeyene de zaten yol verdim, GİTSİN...!

9 Nisan 2012 Pazartesi

DOWN CAFE - RUHUNUZU TEMİZE ÇEKMEK İSTER MİSİNİZ ?

 Uzun zamandır aklımdaydı ta geçen seneden beri Down Cafe ye gitmek ama bir türlü kısmet olmadı .Ne zamandır Nefise Ablayla görüşememiştik yüz yüze .Geçen hafta telefonda konuşurken aklıma geldi ^^ Abla alışveriş merkezinde buluşmaktansa hep gitmek istediğim bir yer var Down Cafe .Orda buluşalım mı ne dersin ?^^ dedim.Şahane tamamdır dedi ve meğerse o da istiyormuş oraya gitmek.Ankara da yaşadığım zaman ilk orda açılmıştı Down Cafe.Yeri Kızılayda bulvarda İzmir Caddesi ile Sakarya Caddesini bağlayan bir üst geçit var .İşte İzmir Caddesi tarafındaki geçitin ayağında hemen .Önünden her gelip geçtikçe girmek istedim ama bir türlü fırsat olmamıştı.Malesef en büyük eksiklik çok karanlık olduğu için dışardan çok göze batmıyor .

Heyecanla buluşup hemen kafenin olduğu yere gittik .Ulaşımı çok kolay bir yerde.Şu kadarını söyleyeyim çok uzun zamandır gittiğim bir mekanda kendimi bu kadar huzurlu mutlu ve her anında yüzümde gülümseme olan bir yer olmamıştı .Kapıdan içeri daha adımınızı attığınız andan çıkana kadar herkesin yüzünde gülümseme ve saygı var en önemlisi .Ev ortamı gibi sıcak ve  huzurlu .Kafeyi kuran Saruhan Singen  .Kendisi aslında mimar ama bu işlere kendini adamış .(İZEV)İstanbul Zihinsel Engelliler için Eğitim ve Dayanışma Vakfı' nın genel sekreteri .Daha öncede başkanlığını yapmış ayrıca .Böyle bir kafe açmak istiyor bazı yerlere başvuruyor ama olumlu sonuç alamıyor .En sonunda Şişli Belediye başkanı Mustafa Sarıgül e gidiyor ve o her türlü yardımı sağlıyor bu kafe açılıyor .Yaklaşık 23 down sendromlu çocuk var ve dönüşümlü olarak günde 5 çocuk orda çalışıyor .Ve bu çocukların anneleride gönüllü olarak mutfakta çalışıyorlar.

Masamıza oturduğumuz anda tüm güleryüzleri ile 2 tane pırlanta geliyor siparişleri almak için.Ve yemeklerimiz geldiği anda ortak fikrimiz tamamen miss gibi anne yemeği.Tüm yemeklerin tadları baharatları yağı o kadar iyi ayarlanmış ki kendinizi tutamayıp aynı benim gibi 2. tabağı isteyebilirsiniz .Çok uzun zaman sonra 2 tabak karnıyarık yedim o gün ki bilirsiniz yağını iyi ayarlamazsanız çok ağır gelir ama o kadar hafif yapılmıştı ki büyük bir keyifle yedim .O arada yukardaki resimde soldaki mavi gözlü yakışıklı Gökhan nın annesi geldi masamıza .Hani nur yüzlü derler ya işte tam karşılığı bir anne.Büyük bir heyecan ve samimiyet ,sıcaklıkla çorbayı anlattı bize .İçinde asla katkı maddesi olmadan süt ve unla nasıl yaptığını anlattı .Çok lezzetliydi aynı diğer yemekler gibi.Hatta geçen gün kapı açılmış ve içeri Sadettin Saran girmiş.Saran Holding yönetim kurulu başkanı.Tabi önce bir şaşırmışlar .Oturmuş ilk önce siparişini vermiş.Ama sonra çok beğendiği için tam 3 tabak tavuk yemeği yemiş .Ayrıca neye ihtiyaç var diye soruyor ve hemen ertesi gün kafeye gerekli olan bir yazıcıyı yolluyor .Gerçekten yemekleri harika .Hepsi miss gibi anne kokuyor ...

 Tabi müşteriler biraz azalınca onlarında yemek vakti geldi ve gönüllü anneler bu sefer onların yemeklerini verdi .Hepsinde dikkatimi çeken inanılmaz dikkatli ve saygılılar .Yemek yerken bile o çatal bıçağı nasıl kullandıklarını görmenizi isterdim .Gökhan nım büyük bir ciddiyetle bıçağını kullanıp tek bir parça bile sofraya dökmedi ve bunu yaparkende sanırsınız büyük bir deney yapar  gibi ciddi :)

 Türkiyenin her yerinden ressamlar tablolar yollamışlar bağış  amaçlı .Kafeye gittiğiniz zaman bu resimleri satın alabiliyorsunuz ve kafeye destek sağlamış oluyorsunuz






 Yemek sonunda tam kalkmayı düşünürken bir baktık bir masaya tatlı gidiyor demek tatlıda varmış diyip siparişimizi verdik Ve gene bir kez daha bayıldık tatlılara .Ve 2 tane dünyalar tatlısı yakışıklı garsonlarımız ellerinde çayla geldiler .Soldaki Rubin  27 yaşında ve musevi .İşinde gerçekten çok hızlı dikkatli .İşinde çok iyi olduğu için bilinen bir kafeden teklif geliyor ve ayrıca hafta sonu orda çalışıyor .Ben ilk tabağımı bitirdikten sonra tekrar almak için Rubin e dönüp bir tabak daha alabilir miyim ? dedim .Onlar o kadar masum ve direk çocuklar ki tabi o bunu başka anladı ve bir tane daha boş tabak istiyorum sandı ve direk bana  hayırr alamazsın dedi :) ilk anda şaşırdım ama sonra hemen anladım ve Rubincim yani bir tabak daha yemek alabilir miyim demek istedim diyince haaa tamam onu alabilirsin dedi :) Sağdaki Gökhan 24 yaşında .O gün pek keyfi yoktu çünkü berber dolu olduğu için traş olamamış o yüzden suratımız biraz asıktı.Prensip sahibi ve traşsız çalışmıyor :)Sabahtan bir anaokulu gurubu gelmiş.Tabi çocuk oldukları için pek ilgilerini çekmemiş ama biz ordayken Bahçeşehir Kolleji öğrencileri gelince hepsinin yüzlerini görmeniz lazımdı çok mutlu oldular .Çünkü farkındalar ilgi odagı olduklarının .Ve resim çektirmeyi çok seviyorlar

Bu masum yakışıklı o gün hastaymış ve sabahtan kan vermeye gitmiş sonradan geldi çalışmak için .İlk hemen öğle yemeğini verdi annesi.Ama görmeniz lazımdı kan alınan yere bant yapıştırıldığı için bir kaşıktan lokma alıyor bir koluna bakıyordu yavrum :)  tüm yemek boyunca gözü kolunda kaldı

Yukardaki resimde gri tülbentli olan Gökhan nın annesi .Gökhana bakarken ki gözlerindeki o ışık o mutluluk görülmeye değer .Orda çalışan tüm gönüllü anneler onların hepsine sanki kendi evlatları gibi davranıyorlar.Resimdeki gri hırkalı olan Sibel Hanım .2 tane sağlıklı evladı olmasına rağmen kendini bu işe adamış 10 yıldan fazla süredir.Kafenin sorumlusu .Onunla sohbet ettiğimiz zaman neler yapılabilinir diye çok şey öğrendik .En büyük ihtiyaç gıda malzemesi .Bazı büyük firmalara başvurmuş Saruhan bey ama malesef geri dönüş olmamış .Bazı kardeş kafeler yardım ediyor ama yeterli değil elbette .Sibel hanım ın dediği gibi bu bir gönül işi yürek işi...

Sonra düşündüm neler yapılabilinir diye .Mesela biz ordayken bir iş adamı geldi ve öğlen yemeklerinde orayı tercih ediyormuş .Etrafta bir çok yemek yenilen yer olmasına rağmen ve içine ne koyulduğunu bilmediğiniz bir yerde yemektense mis gibi burda yemek çok daha sağlıklı ve onlara en büyük katkı .4 çeşit yemek 10 milyon ...dışarda tek çeşite neredeyse bu kadar para veriliyorken yüzünüzde gülümseme ve huzurla bu özel yerde yemek yiyip birde 4 çeşit yemeğe bu kadar uygun fiyat vermek bence çok iyi... Sonuçta hepimiz marketten alışveriş yapıyoruz .1 kilo pirinç veya 1 kilo un veya 1 paket makarna ,salça  alıp onlara yolladığımız zaman eminim bir çok kişinin bütçesini sarsmayacaktır .Ama bir kilo olur mu diye düşünmeyin sakın .Etrafınızdaki 3-5 arkadaşınıza söyleseniz herkes 1 kiloluk malzeme alsa elinden geldiğince dünyalar kadar malzeme eder.Onların gelir kaynağı bu.Çünkü gıda malzemesi lazım ki yemek çıksın müşteri gelsin ve gelir kazanıp hem çocukların maaşları verilsin hem kafe döndürülsün .Bu yavrular aylık yaklaşık 100 milyon küçük bir maaş alıyorlarmış ayrıca .Sibel hanım maaşlarını aldıkları zaman görmeniz lazım yüzlerindeki işe yaramanın ve başarmanın verdiği mutluluğu dedi .Diyelim ki gıda alamadınız evinizde elinizden ne geliyorsa yapabilirsiniz .Mesela bir tepsi börek veya bir kalıp kek .Onlara verdiğiniz zaman onlar gelen müşterilere satıp para kazanabilirler .Sadece düşünün bir kalıp kekle bile onlara destek olmuş olacaksınız .Yada yapamadınız dışardan bir tepsi bir şey  alıp onlara yolladığınızda gene onlara destek vermiş olacaksınız .Ve bir şeye çok dikkat ediyorlar .Kendi evlerinde ne kullanıyorlarsa aynı kalitede malzeme kullanıyorlar ve bu konuda çok hassaslar

Mesela arkadaşlarınızla öğlen yemeği  veya kahvaltı için buluşmayı düşündüğünüzde buraya gidebilirsiniz .Veya günlerde kadınlar toplanıyorlar ya ...evde toplanmayın gelin buraya ne yaptıysanız getirin onlara ve burda onlara destek olun .Veya blog toplantıları içinde düşünülebilinir burası

Lütfen bir kere gidin .İnanın bağımlısı olacaksınız ve hep gitmek isteyeceksiniz .Orda olduğumuz sürece yüzümüzden gülümseme eksik olmadı.O kadar saygılı güleryüzlü masum ve saf ki hepsi kirlenmiş ruhunuzu temize çekmenin en güzel yolu  bu kafe .İçeri girdiğinizde kendinizi bir fanusta hissediyorsunuz dışarının kirliliğinden uzakta  .Anneme bahsettiğim zaman bana ama ben dayanamam üzülürüm dedi .Bende anne görmen lazım kapıdan girdiğin ve çıktığın ana kadar ufacık bir üzülme acıma hissin olmuyor çünkü o kadar dik ve mücadeleci ruhlu çocuklar ki içinizden acaba ne yapabilirim onlar için diyorsunuz sürekli dedim .Resim çekilirken tüm masumluğu ile Gökhan nın başını Nefise ablanın omuzuna koyduğunu gördüğüm anda içimden iyi ki buraya geldik dedim .

Sizden ricam lütfen bunu etrafımızdaki herkese duyuralım.Ne kadar çok kişinin bilmesi demek o kadar çok kişinin oraya gitmesi ve onlara destek olması demek .

Yeri çok kolay .Mecidiyeköy de Profilo Alışveriş Merkezine geldiğinizde otoparkının 30 mt aşağısı.Ordaki esnafa Cemal Sururi Sokak veya Down Cafe neresi diye sorsanız hemen gösterirler .Sokaktan içeri girip aşağı doğru yürüdüğünüzde hemen sağda .Ayrıca Saruhan bey Facebook da bir gurup açmış kafenin .Dekorasyonu ile ilgili kafamda bir fikir var .Onların daha verimli orayı kullanmaları için bir kaç değişiklik gerekiyor .Ayşe Arman bunu köşesinde yazdığı zaman geçen gün belki destek gelir diye umutlanmıştım ama Saruhan Bey malesef geri dönüş olmadığını söyledi .Eğer kafamdaki fikir için geri dönüş alırsam harika olacak. Umarım başarırım o yavrular için.

Ne olur elimden ne gelir ki demeyin bu özel masum yavrular için .Etrafınızda 3 kişiye deseniz veya gıda yardımında bile bulunsanız veya tanıdığınız şirketlerle görüşüp onlar için destek bulsanız ..bunlar için ufacık bir çaba bile gösterseniz inanın büyük bir adım olacak

Ruhunuzu temize çekmek için ,aynı evinizdeki sıcaklığı orda da yaşamak , o çocuklarla keyifli huzurlu hem yemek yerken onlarlada harika bir zaman geçirmek istiyorsanız ,bu yüreği büyük insanların bu emeğini karşılıksız bırakmak istemiyorsanız lütfen gidin .Lütfen bunu bloğlarda duyuralım.
Kafamızı  kuma gömüp artık görmemezlikten gelmeyelim

Down Cafe Telefon : 0 . 212 .216 64 66
Adres : Cemal Sururi Sokak  No : 1 Mecidiyeköy - Şişli








2 Nisan 2012 Pazartesi

BEBEK KURABİYELERİ









Üç sene önce sıkıntılı bir zamanda yazılan yorum ve maille başlayan ...geçen 3 senede iyi,kötü,güzel ,sıkıntılı,umut dolu  hayata dair ne varsa yaşanılan olaylarda hep destek olunan bir arkadaşlık Ceyda ile olan .Umutsuzluğa düşüldüğü zaman ^^ Bak gör bir sene sonra seninle bambaşka şeyleri konuşacağız ^^ cümlesine yürekten inanmak istemek.Ve şükürler olsun edilen duaların kabul olduğunu  hem o minik prensese hem  Ceydaya bakarken görüp  gözlerin nemlenmesine engel olamamak.Hep bir sözüm vardı ona hayırlısı ile olsun yavrun kurabiyelerini keyifle yapacağım diye .Ve dünyalar tatlısı Selin için yaptığım bebek kurabiyeleri.Allah sağlıklı ,anneli babalı büyümeyi nasip etsin.